Nisan 25, 2010

sana..

sana geldim yine,

ilk ve son aşkım sana..

bir merhaba bile demedin bana.. öylesine kırıldım ki sana.. sevgim de sana kırılmam da..

hep yanındaydım aslında, ama farkında değildin sen hiç bir zaman.. ya da bana öyle geliyordu..

son kez gördüm seni, belki bir daha uzun bir süre görememenin korkusu vardı içimde..

o yüzden baktım, baktım ve bir daha baktım..

masmavi gözlerinin içinde ruyalara dalmıştım, hiç uyanmak istemedim.. sadece sen ve ben.. ne de güzel olurdu o zaman bu yalan dünya..

ama bu kahpe dünya yine bir yolunu bulup o güzel düşten uyandırdı beni her zaman ki gibi..

uyandığımda sen yoktun yanımda.. hatırladığım tek şey o güzel okyanus mavisi gözlerinde sonsuza kaybolduğumdu..

Nisan 23, 2010

n'apalım..


Çok özlüyorum seni..

Seni görememek öyle koyuyor ki bana, kahrediyor beni.. Sanki hayat anlamsızlaşıyor, insanlar üstüme üstüme geliyor sanki.. Ve ben hepsini aşıyorum ama yine de ulaşamıyorum sana..

Oysa çekip gitmeden önce ne tatlı anılar yaşamıştık biz seninle..

Zaten ben her şeyi bu kadar hoş görmene şaşırmıştım ilk başlarda.. Ama sonunda anladım, gerçi bu biraz geç oldu da.. Ne güzel de anlaşıyorduk diye sanmaya başlamıştım da.. Meğer hepsi birer yalanmış.. Güzel ve acı bir yalan..

Aslında o geveze susuşlarını bile özledim yani, desem yalanda değil hani.. Hayatımda her şey aynı.. Sadece ufak bir eksiklik var, sadece sen yoksun.. O kadar..

Oysa senin benden tek istediğin, kendini iyi hissetirecek güzel cümleler kurmamdı.. Ama n'apalım olmadı..

Hal bu ki kaç kere de “siyah beyaz bir hayat yaşıyorum benden renkli ifadeler bekleme” demiştim sana.. İnanmadın belki de inanmak istemedin, aslında biraz kendimi sıkıştırınca gayet de güzel cümleler kurabiliyormuşum..

Bunu anladım senden sonra, hayatıma bunu kattığın için teşekkür ederim sana.. Demek ki belli bir dengeyi sağlayamamışız biz seninle..


Birimiz hep yerlerde sürünürken, diğeri hep yükseklerde uçmuş anlaşılan..

ona..


İstanbul’un boğaza karşı güzel semtlerinden birinde İstanbul kadar yine aynı güzellikte bir kız vardı.. Vardı diyorum çünkü artık onu göremiyordum..

Geçenlerde gördüm onu.. Pek bi’ değişmiş, eskisine göre daha bi’ güzelleşmişti ya da bana öyle geliyordu.. Ne zamandır görmemiştim onu..

Bir türlü şu cesaret denilen şeyi toplayamadım.. Ne biçim iş arkadaş o yokken buralarda, o varken şeytan aldı götürdü bir türlü getiremedi..

Belki de “bana ne senin sevginden“ demesinden korkuyordum.. İşte tam o an yıkıldığım an olurdu belki de.. Ona, yıkılmadığımı, sapasağlam durduğumu, hayatıma onsuz devam edebileceğimi, "bana sanki başka sevgiler mi yok derdim", çekip giderdim.. Bir daha onu hatırlamamak için dua ederdim..

“ben de seni” deseydi ne olurdu ki.. Ama demedi işte ya da diyemedi.. Olsun seninle konuşmak yine de güzeldi be güzel kız.. Bari ismini öğrenseydim.. Bak şimdi sızlıyorum, özlüyorum, arıyorum ruyamda bile seni..

..

Birden uyanıyorum, bakıyorum hepsi ruyaymış.. Dediğim gibi ruyamda bile özledim seni.. İçimden haykırmak geliyor, kendi kendime konuşuyorum.. Eğer şu anda nerede olduğunu bilsem gelirdim yanına sana seni sevdiğimi söylemek için diyorum..

Ama neyse,

Her nerdeysen gözlerinden öperim..

Ha unutmadan,

Peki söyle bana güzel kız şimdi.. Sen de beni benim seni sevdiğim kadar sevdin mi, ya da azıcık da olsa sevmeyi denedin mi..

Nisan 22, 2010

beklemek..

 
herhangi bir işletme öğrenci olarak bu dönemki derslerimin arasında sayısal ders olmamasından şikayetçiyim, kimileri gibi..

Zira gördüğüm sayılar iki ila on arasında.. o da zaten dörder türde iskambil kağıdında..
tabii oynarsan o da, ee oynamadığın zaman nerede sayılar peki ? orada, burada, şurada belki de sigaramın dumanında.. bir nefes, iki nefes, üç nokta...

Acaba ne zaman sonlanır bu sevda ? kimilerine göre kara sevda, kimilerine göre beşikten musalla taşına.. Evet, yok öyle bir aşk dünyada beşikten musalla taşına..

Sevgiliye duyulan aşklar çıkar olmuş aslında.. ters düşünce çok sevdiği aşkına, şarkı söyler gibi adeta, sen yoluna ben yoluma.. sende değildi zaten hiçbir zaman hata..

Yaşanmamalıydı, olmamalıydı o günler aslında.. Farzet bir ruyaydı ve sen tatlı bir ruya gibi kaldın aklımın bir köşesinde.. Farzet bir hayaldi belkide yaşadıklarımız, güzel bir hayaldi hemde.. ya da hiç yaşanmamıştı, sadece kafamın içinde kurguladığım bir senaryoydu aslında, olamaz mıydı ? seni sadece hayatım dediğim oyun sahnem içinde figuran olarak oynatmak istedim, olamaz mıydı ?

Senin ondan, onun senden haberi bile yoktu.. var mıydı yoksa, vardı da seni ona mı kaptırdı elinde olmadan.. peki, şimdi ne yapmak gerekirdi acaba.. bir daha hatırlamamak üzere herşeyi unutmak veya herşeyi zamana bırakıp ufukta bir ışık nöbeti tutup geçmişi geçici de olsa biraz unutmak mı..
Her gece güneşin doğuşuna bir kaç yelkovan turu kalana dek beklemek.. o hüzünlenmiş gözlerle ufukta ufacık bir ışık olduğunu görebilmek için nöbette beklemek, beklemek, beklemek...

işte öyle..

Geliyor işte bazen..

Saat gecenin bilmem kaçı, güneşin doğuşuna bir kaç yelkovan turu var daha..

Yine özlemişim seni ve yine hasret duyuyorum sana.. Sen beni yalnızlığa mahkum ettin aslında.. Ben seni, sen olduğun için, hayatıma renk kattığın için sevmiştim yalnızca.. Ama diyemedim, söyleyemedim sana seni ne kadar çok sevdiğimi.. Düğümlenir olmuştu boğazım, tam şurama sol tarafıma bir sızı oturmuştu o gün.. Haykıramadım ne çok sevdiğimi bu dünyaya..

Belki de kendimi kandırdım ne sevdim be kardeşim diye, seni.. Oysa ben gözlerimi senden saklar bakışlarla odaklardım,sana ve ne kadar güzelde gelirdin o an bana.. Ama dedim ya bi kere söyleyemedim sana, kaçırdık geceden sabaha giden son treni de bu arada.. Ne sen oradasın şimdi, ne de ben oradayım şimdi.. Ne olurdu ki hiç görmemiş olsaydım seni ya da hiç tanışmamış gibi..

Kardan adam bile güneşe aşık olmuş, ben sana aşık olmuşum çok mu..